25 Ocak 2014 Cumartesi

BİR GARİP KARİYER HİKAYESİ... BU DAHA "BÖLÜM1" :)

Hani kendimi anlatırken “kariyer mağduru” deyip duruyorum ya... Çok farklı bir iş hayatında ilerlerken, çok farklı hedefler ve hayaller sahibiyken, bir anda herşeyin nasıl alt-üst olduğunu ifade edip duruyorum ya... Onu da anlatmak istiyorum ben size... Hem de bölümlere ayırıp, taa üniversiteye girişten başlayarak... Neden mi? Hepsini birden yazarsam, uzun olur da ondan. “Sanki bana 50 yaşında da kariyerini bölümlüyor” demeyin... Sürecin uzunluğundan değil, başıma gelenlerden ve elbet  benim anlatım şeklimden kaynaklı... Ve bence yada en azından benim için herşeyin değişmeye başladığı nokta üniversite seçimim... Hem ayrıca, napıyım, şeytan ayrıntıda gizli!!!

Ufff tamam bu uydurduğum kılıf; aslında biraz gevezeyim :/

Efendim, bendeniz İstanbul’un bağrından kopup, Angara’ya okumak için geldim, sonra hangi akla hizmetse burada mıhlandım, kaldım. Peki nasıl ve neden mi geldim?...

Canım babamın ailesi Ankara’da ve canım annemin ailesi İstanbul’da yaşamaktalar... Annemle babam İstanbul’da tanışıp, evlendiklerinden ötürü de ben üniversite çağlarına geldiğimde babamın bir ricası oldu: “30 sene annenin ailesine yakın yaşadık, varsa ömrüm bundan böyle de benimkilere yakın yaşayalım, biz emekliyiz, sen nereye, biz oraya, Ankara’dan tercih yapalım, bakarsın orayı kazanırsın” dedi. Bundan sonrasının “Ankara tercihlerimden biri tuttu ve ben buraya geldim” kadar kısa ve basit olmasını beklemeyin benden, artık yavaş yavaş tanımaya başlamışsınızdır J

Allah biliyor, zerre kadar istemiyordum Ankara’da okumayı ve yaşamayı... Hani o yaşta, hele de sabahtan akşama kadar süren okul hayatımı düşünürsek, bir de bursla kolejde okuduğumu belirteyim, okula git, gel, ders çalış. Kolej iyi hoş da, türev&integrali öğretmiyorlar. Zaten müzik, beden, resim, bir de tabi Türkçe dışında bütün dersler İngilizce, açığı kapatmak için haftasonu dersane git, gel, ders çalış... “Peki bu İstanbul aşkı da nesi?” demeyin... Zaten o yaştan sonra İstanbul, İstanbul olmayacak mıydı benim için?!

Babamla tercihlerimi yaptık, benim zamanımda tercihler önceden yapılıyordu, %90 Ankara’daki üniversiteler tabi... Ama mutsuzluktan ve endişeden öleceğim!!!  Sınava kalmış 2 gün, annemi odama çağırdım, “anne ben Ankara’da okumak istemiyorum, değiştirmek istiyorum tercihlerimi” dedim, annem tabi hık mık, baban ne der, olmaz dediyse de, ben artık kısmen bu sorumluluğu üzerimden atarak, değiştirdim tercihleri, “annem de biliyor kiii” halleri. Ankara vardı tabi, mesela ilk tercih “ODTÜ Endüstri Müh”, benim zamanımda çok yüksekti giriş puanı, şimdi bilmem... Yani deneme sınavlarındaki sonuçlarımı gözönüne alırsak, sınav günü meleklerin omuzlarıma oturup, soruları çözmeme yardım etmesi halinde girerim J Bir de alt tercihlere bıraktım, mühendislik tercihlerimin sonrasına, Ankara’daki bölümleri...

Sınavdan bir gün önce yani Cumartesi, malum o gün sınava gireceklerin açık havaya götürülüp, gezdirildiği ve aldığı oksijenle beyin hücrelerinin yenilendiğine ve sınavda en az 10 soru fazladan yaptığına dair bir inanış var, çıkmaya hazırlanıyoruz biz de, Ortaköy’e gidilecek... Hiç unutmadığım bir sahnedir; ben giyinirken, annem orta sehpanın tozunu alıyormuş, babam da gazeteye bakıyormuş. Hazırlanıp geldiğimde babam “kızım şu tercih listeni getir de, bir kontrol edelim, sonra çıkalım” dedi. Şu filmlerde olur ya hani, kişi sabitlenir ve etraftaki herşey dönmeye başlar, hah öyle oldu işte! Anneme “dur” geldi zaten, sehpanın bir yerinde el takılı kaldı, babam da tuhaf tuhaf bize bakıyor. Ne mi yaptım, titreye titreye getirdim listeyi, ne yapacaktım ya!!! 

Bu arada babam evet Osmaniyeli/Adanalı’dır ama mıncık mıncık sever beni, bugüne kadar bir kez sesini yükseltmemiştir, lakin tam bir otoritedir. Nasıl özür dilerim, ne derim ? Arkasından iş çevirdim, hayır söylemiş olsam, duruma da sıcak yaklaşır, tabi bunları şimdiki aklımla söylüyorum... Velhasıl, liste babamın elinde, ben korkudan bayılacağım, annem desen olaya “bilgi sahibi” olarak suç ortağı, gözleriyle beni öldürüyor!. Babam sadece bölüm kodlarını işaretlerken kaydırma yapıp, yapmadığıma baktı ve listeyi geri uzattı; “hadi bakalım, çıkalım yavaştan”! Ohhh, atlattık!  

Aylar geçti... Sınav sonuçlarını gazeteden öğreniyoruz o dönemde. Annem ezanla birlikte yola düşüp, gazeteyi alıp, gelmiş. Salonun ortasına yere gazeteyi serdim, elime numaramı aldım, kendimi buldum ve başladım feryat figan ağlamaya!!!

Babam koltuğundan kalktı, başımı okşayarak “aşkolsun Esra, bu bir sınav, hayatında bundan sonra o kadar çok sınav olacak ki, iş onları vermekte. Seneye tekrar denersin, derhal ağlamayı bırakıyorsun, sen 4,58 ortalamayla mezun olmuş bir öğrencisin” gibi şeyler söylüyor, annem keza aynı... Ben höykürüp, ağlamaktan diyemiyorum ki “Hacettepe Gıda Mühendisliğini kazanmışım” diye! Bu arada o sene sınava gireceğimi bilen tüm hısım, akraba arıyor ve arka planda böğüren Esra var! Neyse nice sonra çıktı ağzımdan, babam aldı gazeteyi eline, baktı. Ve tabi yüzünde yine o tuhaf bakış ve tek bir cümle “E sen gıda mühendisi olmayı çok istiyordun, niye ağlıyorsun dakikalardır?”


                                         Evet, bu o malum gazete... Kendime eziyet için saklamıyorum. Annemin işleri... 
           Taaa anaokulundan beri ne kadar sertifikam, diplomam, başarı, onur belgem varsa hepsi koca bir dosyada saklanıyor! Torunlarına gösterecekmiş :)

O kadar az Ankara vardı ki... Düzelttiğim listeyi elime aldım ve baktım, 5. Tercihimmiş, 3 yukarı, 5 aşağı git, hep İstanbul! O niye orada kalmış, nasıl atlamışım, hadi ben yapmışım bunu da, kader niye bunu fırsat bilmiş, hiç bir fikrim yok...


Ve itiraf saatleri... Babam hiç tepki vermeden dinledi, sonra elimi tutup, “sen bugün sadece üniversite sınavı vermedin, sen bugün aynı zamanda çok önemli bir hayat dersi aldın. Haydi şimdi bir kahve yap da, ağız tadıyla içelim” dedi... Ve çok haklıydı ;)


2 yorum: